0 344 221 17 16

Rıdvan Hoca Kimdir

Tarih 9.01.2009 Pazartesi Rıdvan Hoca hakkında en yakınlarından yaşamının üçte birini beraber geçirmiş, kendisi Rıdvan Hocanın en büyük oğlu Rahmetli Ali KANDEĞER’ in kızlarından 1928 doğumlu 81 yaşlarındaki Hayriye teyzeyi akşam saat 18.00’ de ziyaret ederek, hatıratlarını aşağıya çıkardım.

 

Hayriye teyzenin en önemli özelliği Babası Ali KANDEMİR’ in öldüğünde kendisi 2 yaşındadır. Dedesi Rıdvan Hoca Hayriye teyzeyi yanına alır taki evlilik çağına kadar aynı hanede yanında büyütür. Hayriye teyzeye sorduğumuz tüm sorulara cevap verirken şahit olduklarını kendisi cevaplarken, dedesinin anlattıklarını da bizzat bunları bana dedem anlattı diyerek cevaplamıştır.

 

Hayriye teyze yaşının ilerlemiş olmasına rağmen dinç takva ehli, ne konuştuğunu bilen bilinçli ve edepli bir duruşa sahip, kendisi –Biz bizzat eğitimi dedemizden Rıdvan Hocadan aldık, daha ondan aldığımız bilgiler üzerine yeni bir şeyler katan yetkin insan olmadı derken Hocanın ilmi kariyerine de farkında olmadan gönderme yapıyordu.

 

-Hayriye teyzeye Rıdvan Hocadan bahseder misin deyince söze başlamadan önce maziye bir daldı gitti bir iç çektikten sonra -Onun gibi şahsiyetler bir daha gelmedi evlat dedi. O benim hem dedem hem de babamdı derken gözlerinin buğulandığını gizlemeye çalışsa da kendini ele veriyordu. Bu duygularla anlatmaya başladı. -Rıdvan Hocanın asıl adı Mehmet tir babasının adı Rıdvan olduğundan kendisine de Mehmet Rıdvanderlerdi.Annesi Hatice hanım dır. Doğum tarihi kesin olmamakla birlikte, dedem 96 yaşında vefat etti. Ölüm tarihinden yola çıkarak söylersek, öldüğünde 96 yaşında idi. 05.07.1953 tarihinde vefat ettiğine göre 1953 – 96 = 1857 yılında Duraklı Mahallesinde doğmuştur. Hocanın Ali, Bekir, Mustafa ve Ömer adında 4 Oğlu Hayriye, Ayşe ve Zekiye adında 3’ te kızı toplam 7 çocuğu vardı.

 

Teyze Rıdvan Hocanın İlmi birikimi nasıldı? —Maşallah çok iyi idi, tahsil için çok gurbete çıkmış. — Hoca bizim kendisinden aldığımız gibi, oda ilk dini tahsilini Duraklı camii Müezzini olan babası Rıdvan hocandan almış, Küçük yaşta kuran-ı Kerimi hatim ettiğini, sonrada hıfzettiğini söylerdi, -Birçok hocadan Arapça, Farsça, Sarf ve Nahiv (Gramer) dersleri almış.

 

 

—Şu hatıratını yine kendisinden dinlemiştim. —Urfa ya ilmi tahsilini artırmak için bir gurupla gittiklerini, oraya vardıklarında dedem oranın komutanı tarafından kuran okutturulup dinlenir. Ve orada bulunanlar bundan çok etkilenirler. Oranın Komutanı –Hoca sen eğitimi bırak burada bizim yanımızda kal sesin çok güzelmiş dediğinde Mehmet Rıdvan Hoca – “Olmaz komutan, ben babama, beni buraya yollayanlara ne derim. Buraya ilmi tahsil için geldim eğitimimi tamamlayıp Maraş’a dönmeliyim.” diyerek komutanın teklifini güzelce ret eder. Gerçekten bizde dedemi dinlerken kendimizden geçerdik. Rıdvan Hocanın sesi çok güzeldi. Maraş’ta dedemin en yakın dostu ahbabı Hafız Ali Efendi idi, çok birbirlerini dinlediklerine şahit oldum. Dedemin Babası da bakkalmış. Babası gibi dedemin de eski Tuz Hanında Bakkal dükkânı vardı. Ben yıllarca oraya dedeme azık taşıdım, yaşlandığında da sabahleyin dükkâna yürüyerek gider, akşam binip gelsin diye (eşeğini) merkebi götürürdüm.

 

Dedem aile bireylerine karşı çok merhametli ve yumuşaktı, çocukları da çok severdi komşulara karşı çok nazik davranırdı. Ben bana kızıp azarladığını bilmem, çok şakacı idi. Bizlere mutlaka hediye getirir bil hassa beni rahmetli kızının adıyım diye mi bilmem çok severdi.

 

Kendisinin babasından kalma Duraklı Mahallesinde etrafı dut ağaçları ile çevrili bir bahçesi vardı orayı sebze ağırlıklı eker biçer nafakasını teminle birlikte ürünlerini ihtiyaç sahiplerine dağıtırdı. Mahalleliden -Hocam benim ekonomik sıkıntılarım, paraya ihtiyacım var diyene bahçeden bir bölümü ayırır burayı ek biç sat nafakanı temin et derdi.

 

Dedemin Tuz hanındaki bakkal dükkânı bakkallıktan çok Maraş’ ın ileri gelen din adamlarının uğrak yeri İslami istişarelerin yapıldığı hararetli mülahazaların olduğu bir mekândı. Ben Onu en çok Hafız Ali Efendi ile görürdüm. Dedem kızı Hayriyeyi yakın dostu oda çak âlim biri olan Darendeli Hacı Mustafa efendinin oğluna, Hüseyin’e vermiş. Bu vesile ile de Darendeli hoca ile akraba olmuş.

 

Ömrünün son zamanlarında bizleri oğulları ile birlikte toplar ve Evlatlarım size vasiyetimdir. Eğer ben Hafız Ali Efendiden önce ölürsem benim cenaze namazımı Hafız Ali Efendi kıldırsın demişti. Maalesef Öldüğünde Hafız Ali Efendinin de Ayağı kırılmış cenazesine katılamamıştı.

 

Rahmetli Dedem Ata binmeyi severdi. Kendisi de En Çok sevdiğim şey kuran okumak ve okutmak derdi. Harama ve helale çok dikkat ederdi. Yine bir gün bizi, evlatlarını topladı ahırda duran Bakır bir teşt için bize vasiyette bulundu. –Evlatlarım şu gördüğünüz bakır teşt bizim değil Savaş zamanı komşumuz olan Ermenilerden kaldı, olur ki gelir alırlar diye beklettik, bunun içinde çetelere pilav pişerdi, onlar kaçıp gittiler, geride gelmediler. Ölüm bana sizden evvel gelirse benden sonra bu teşti benim sanıp aranızda pay etmeye kalkmayın ihtiyaç sahibine verelim deyip daha sonra teşti eliyle götürüp bir fakire vermişti.

 

Hayriye teyze Hocanın Şam tarafıyla bir bağı olduğu söyleniyor. Nedir bunun aslı?

 

-Yavrum diye başlıyor Teyzem söze – Dedemim Ayşe isminde bir kız kardeşi şama gelin gider orada onun da Makbule isminde bir kızı olur. Ben bu kızı annesi şamda vefat edince, Makbule buraya Maraş’a gelince tanıdım. Onunla da dedem ilgilendi. Gerçi bizim ev yani dedemin evi yetim hane gibi idi Akrabaların büyüklerinden ölenlerin geride kalan çocuklarına hep dedem bakardı

 

Teyze Savaştan bahseder miydi?

 

-Evet, akşam oldu mu hepimizi başına toplar sahabelerden bahisle oradan bazen Maraş’ın kurtuluş mücadelesinden de bahsederdi. Şunlara şahit oldum.

 

-Bizim duvar komşumuz Ermenilerdi derdi. İyi de ilişkilerimiz vardı yurdun her yerini işgal eden İngiliz ve Fransızlar Maraş’ a da gelmişlerdi. Bunlar gelmeden uysal iyi ilişkiler içerisinde olan komşumuz Ermenilerle her şeyi paylaşırdık, ta ki yabancıların şehrimize gelmesiyle durum değişti, sanki önceki komşularımız gitmiş yerlerine hiç tanışmadığımız insanlar gelmişti. Yer yer taşkınlıklar yapmaya, sözlü sataşmalar la birlikte kindar gözlerle etrafı rahatsız etmeye başladılar.

 

-Önceden mukaddesatımıza, kutsal değerlere saygısızlık etmeyen Ermeniler Fransız askerlerden cesaret alarak her şeye saldırmaya, işi kadınların taciz edilmesine kadar ilerlettiler. Şehirde can ve mal emniyeti azalıyor yerini korku sarıyordu. Uzunolukta yaşanan kadınlara sarkıntılık hadisesinin üzerinden daha bir ay geçmemişti, kaledeki bayrak hadisesi yaşandı.

 

-O zamanlar ben Ulu camiye iki bayram ve Cuma namazlarını kıldırmak için inerdim. Yine günlerden 28.KASIM.1919 Cuma öncesi kaledeki Türk bayrağı yerinden indirilmişti. Bu olay onların sonunun da sanki işareti oldu. Cuma için bütün köy kent Maraş’taydı. Zaten olayı gören insanlar yeteri kadar gerilmiş, bu hadiseye dikkat çekmişlerdi.

 

-Kısakürek zadelerden avukat (Mehmet Ali bey) elle bir bildiri yazarak merkez camilere göndermiş. Bununla halkın dikkatlerini kaledeki olaya çekmiştir.

 

-O gün Cuma namazını camide kılamadık, halk huzursuzdu ben minbere çıktığımda hutbeyi irat edemedim. Bayrak bizim için özgürlüğümüzün, hürriyetimizin temsili anlamındaydı. Onun Fransızlar tarafından indirilişi tüm halkı derinden incitmişti. Sadece Hürriyeti olmayan bir milletin Cuma namazı kılması caiz değildir diyebildim. Halk hep birlikte minberdeki bayrağı alarak kaleye hücum ettik. Çeteler biz varmadan bayrağı hiçbir çatışma olmadan yerine çekmişler ve tekbir sesleri getiriyorlardı. Cuma namazını orada, kalede kıldık. Zaten ondan sonra da bu taşkınlıklar yer yer çatışmaya dönüştü.

 

Dedem savaşın şiddeti artmadan her Maraşlının yaptığı gibi bir fırsatını bulur ailesini daha emniyetli olacağını düşündüğü Gaffarlı köyüne akrabalarının yanına götürür. Hayvan ağıllarının bulunduğu alt katta bir odaya eşi çocukları ve annesi Hatice ninemde yanlarında olmak üzere oraya yerleştirir helalleşmenin ardından kendisi şehre savaşa katılmaya gelir. Artık gözü arkada değildir. Maraş’ın ileri gelenleri ile toplantılarına katılır. Hoca Mahallede oluşan çete gurubunun doğal lideridir. Duraklıdaki evini çete karargâhı yapar. Oluşturulan mahalle çeteleri ile nerede bir çatışma var grup oraya kendisi de birlikte yardıma giderler. Savaş bitene kadar dedemlerin evi çetelerin aynı zamanda yatıp kalktığı yerdir.

 

Hoca 10–15 gün sonra çocuklarını merak eder ve köye Gaffarlıya gider oradaki manzara içler acısıdır. Yiyecek bittiğinden kıtlık baş göstermiştir. Çocuklar açlıktan ve ağlamaktan bitap düşmüşler. -Hoca Bütün köyü dolaşır biraz bulgur, mercimek ne bulursa bakliyat olarak toplar, içine bırakacak yağ bulunmaz, toplanan malzemeyi çorba pişirirler. Ve pişen çorbadan elleriyle çocuklara yedirir. –Rahmetli Bekir amcam anlatırdı, ömrümde yediğim yağsız olmasına rağmen en lezzetli çorbaydı derdi. Daha sonra savaş sonrası çocukları ve eşini Maraş’a getirir. Rahmetli nenem anlatmıştı. –Maraş’a geldiğimizde evde ağzımıza koyacağımız bir lokma zahire kalmamıştı yavrum demişti. Yani o dönem hiçbir yerde yiyecek yoktu. Hoca yer yer tahrip olmuş eski evini yeniden tamir eder ve Duraklı mahallesinde hayatını sürdürür.

 

05.07.1953 yılında vefat eden hoca Şeyh Adil mezarlığında, şehitliğin (anıt mezarın) 20 metre güneyinde meftundur.